Bir kere çok eglenceli! Özellikle birkaç arkadas gidip, oryantal kivrakliginin nasil yavas yavas
genlerimizden yok olmaya basladigini görmek komik olabilir. Vücudu kivirarak yavas yavas yürünen
"Camel" hareketinde aynada kendime baktim ve bir Anglosakson spastikliginde oldugumu gördüm! Arka
ayak kendi özgürlügünü ilan etmis, kalça ise oynayacagi yerde bütün vücudu zaptetmeye çalisiyor! Hani
tatil köylerinde profesyonel dansözler zorla Ingiliz turistleri kaldirip göbek attirirlar, onlar da alkolün
verdigi cesaret ve irklarinin verdigi yeteneksizlikle, cilveli, sebatkâr, ama odun gibi hareketler yaparlar.
Hah, o benim iste!
Yalniz Sinan Çetin nasil yönetmen olarak sinemada "Bir odun getirin, onu bile oynatirim" diyor, Burcu da
öyle çikti. Konservatuarin bale bölümünden ve spor akademisinden mezun, Anadolu Atesi'nin eski
dansçilarindan Burcu, inat etti ve basardi! Dersin sonuna dogru ögrendigim birkaç hareketi uç uca ekleyip
koreografi bile yaptik. Tabii dügünlerde göbek atmaya katilim oraninin yüzde doksan ikiye vardigi anlarda
bile kenardan el çirpan benim gibi bir ukalanin ne isine yarayacak bu beceri bilmiyorum ama...
Yalniz bittim, bittim! Dersin sonunda saçlarim sirilsiklamdi ve takip eden üç gün daha önce varoldugunu
bilmedigim kaslarim sizladi durdu.
Oryantal, özellikle kadinlarin problemli bölgelerini, yani göbegi, kalçalari, basenleri ve kollarin sarkan
kisimlarini çalistirdigi için, aslinda çok faydali bir spor. Ama yapamayan da yapamiyormus, yetenek
lazimmis yani.
Sahneye çikacak hâle gelmek için de benim o bir buçuk saatlik dersimden, haftada dört bes gün, bir
buçuk iki yil boyunca almak gerekiyormus. Meraklisi varsa duyurulur!
Ben hâlâ ideal sporumu aramaktayim. Oryantal fena degildi aslinda da ona da nefesim yetmedi. Belki
yoga gibi oturarak, yavas yavas yapilani falan çikarsa.
Hem de dügünlerde falan oturdugum yerden, söyle agir agir...
Beslenmenin temel tasi: iskender kebap!
iskender kebabimi asla ihmal etmem. Neden? Ben sagligini düsünen, uzun yasamayi planlayan, çagdas
bir insanim. Tereyagi bol olsun lütfen.
Yagmurlar ve soguk basladiginda vücudum iki biyolojik tepki verir.
Birincisi hafif depresyondur: "O filme gitmem. Zaten yorgunum. Çok çalisiyorum. Göz kenarlarim mi
kiristi? Onu sonra ben ararim. Uykum var. Bari sinemaya gidelim! Höfffsssss...."
Ikincisi ise, bedenimin bütün organlari ve tüm kimyasiyla, iskender kebaba karsi hissettigi özlem, hatta
maraz sinirlarindaki zaaftir!
Sokaklarda yürürken, hangi semt olursa olsun, sadece kebapçilardan gelen iskender kokularini
algilarim. Kebapçinin birkaç kilometre uzakta olmasi önemli degildir, ben varligini hissederim.
Bu iskender zaafimin kaynagini uzun yillardir düsünürüm.
Özellikle kirmizi et ve tereyaginin "zehir" olarak nitelendirilmeye baslandigi 9O'li yillarin ortalarindan
itibaren, iskende-ri "birakma" çabalarim agirlik kazandi.
Acaba yemegin tadindan çok servis edilis biçimi miydi beni ayartan?
Biliyorsunuz iskender kebap çogu restoranda önce önünüze sossuz gelir. Bu haliyle öyle ahim sahim bir
yani da yoktur.
Kiymanin sikistirilip ince ince kesilmisi, bildigin pide, salça ve yogurt. Yani tek basina ihtiras uyandirmak
söyle dursun, pek bir sey ifade etmeyen gidalar.
Daha sonraysa iskenderin heyecanli anlari baslar. Daha uzaktan geldigini görmeden, cizir cizir sesi
duyulur. Evet, dogru tahmin, tavanin içinde yanan tereyagi!
Garsonlarin en cesuru, elinde kizgin tereyagi dolu tavayla size yaklasmaktadir!
Kader ani baslamistir! Gelecek saniyeler neler gösterecektir?!
Garsonun tecrübesi ve maharetine göre, ya mis gibi tereyagli iskender yeme adayi olacaksinizdir, ya da
bir kaza sonucu, cazirdayan Bizans askeri!
Iskender kebap merakimin sebebi bu adrenalin olabilir miydi? Sonuçta hayatinda büyük inis çikislar
olmayan, spor bile yapmayan birinden bahsediyoruz. Yasamimin en heyecanli dakikalarini tekrar tekrar
yasamak istedigimden döner ve tereyag kokusunu takip ediyor olabilir miydim?
Hayir!
Zira en çok begendigim iskenderciler arasinda Tesvikiye'deki Hacibey'in de oldugunu, ve burada
iskenderin tereyagi konmus olarak servis edildigini hatirladim ve teorim çürüdü!
Iskender yiyin, çok faydali!
Derken, anti-aging patlamasiyla birlikte her gazete konunun uzmani doktorlari sayfalarinda konuk
etmeye basladi, ve yillardir bekledigim bilimsel gerçekler ortaya çikti:
Kirmizi et, yagsiz olmasi sartiyla, zehir falan degil, insan vücudunun ihtiyaç duydugu faydali gidalardan
biriydi. Tereyagi da belli ölçülerde alinirsa zarardan çok fayda sagliyordu ve su anda tam olarak
anlatamayacagim tekli-çoklu, doymusdoymamis
yaglarla ilgili bir denklem yüzünden, margarine tercih edilmeliydi
Biliyordum, biliyordum!
Yillardir beslenmemin temel tasini olusturmus iskenderin kiymetini, en sonunda tip da anlamisti.
Bu bilgiyi benden önce, demin bahsettigim Hacibey Restoran ögrendi ve hemen mönülerin arkasina
bastirdi!
Mönülere göre, vejetaryenlerde çinko ve B12 vitamini eksikligi görüldügü gibi, tereyag da kalp
hastaligina karsi mücadele veren yag asitleri içermekteydi.
Mönü yillardir bekledigim su vurucu cümleyle final yapiyordu: "Iskender kebap, döner eti, pide,
domates sosu, tereyagi ve yogurdu bir arada bulunduran saglikli ve dengeli bir tertiptir. Protein,
karbonhidrat, vitamin ve mineral degerleri bakimindan mükemmel bir yemektir!"
Ne hâle geldigimize bakar misiniz? Günümüzde, iskender-ci, iskenderinin anti-aging ürünü oldugunu
kanitlamak zorunda birakilmistir!
Iskenderi birakmaktan vazgeçtigim gibi, yillarca iskender yerken vicdan azabi duymama yol açan ve
simdilerde gerçegi kavrayan tip otoritelerine de tazminat davasi açmayi planliyorum!
Sembolik bir savas olacak bu, eger kazanirsam tazminati Hacibey'e ve ellerinde kizgin yag dolu tavalar
tasiyan tüm fedakâr iskender emekçilerine bagislayacagim!
9 Kasım 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder