Artik 80'li yillarda dogan arkadaslarim olduguna göre, benim de eski Ramazanlardan bahsetme vaktim
gelmis demektir efendim. Siz simdiki gençler, bilmezsiniz o yillari.
Ramazan geldi ve gazete sayfalari eski Ramazan eglenceleri, yasini almis ünlülerden Ramazan anilari,
nostaljik iftar mönüleriyle dolup tasmaya basladi.
Herkes anilarini döktürürken ben durur muyum?
Üstelik hep 40'li, 50'li, 60'li yillarin Ramazanlarini mi dinleyecegiz.
80'lerdeki Ramazanlarla niye ilgilenmiyoruz?
Benim çocukluk Ramazanlariyla ilgili aklimda ilk beliren sey, televizyonda "Hizla açan çiçek"
görüntüsüdür!
Zannederim 70'lerin sonu ve 80'lerin basinda, TRT hep ayni görüntüyü kullandi iftar vaktinde.
Top atilir atilmaz, hareketli bir Islami müzik esliginde uçan arilar, kelebek olan tirtillar, tarlalar ve en çok
da "görüntüsü hizlandirilmis, saniyeler içinde açan çiçekleri" seyrederdik. Önce bir gül, ardindan üç dört
karanfil, sonra bir tarla dolusu papatya...
Ayni yillarda, zamaninda Direklerarasi'nda gerçeklesmis eglenceleri bire bir televizyona aktarma meraki
vardi. Oturur, Karagöz, Ortaoyunu falan seyrederdik prime-time'da! Nostaljiye bak, heyt be!
Bütün bu programlarin arasinda favorim, Nurhan Damci-oglu ve kantolariydi! Hayatimin ilk dans
figürlerini, 4-5 yaslarindayken kendisinden ögrenmisimdir. Hatta kantolari da ezberleyerek, eve gelen
misafirlere kendime göre sovlar yap-misligim da vardir. "Gösteri dünyasi"na küçük yasta atildim
diyebilirim yani!
Ramazan ve bayram, ilginç dönemlerdir aslinda. Hani "Avrupali Islam" falan diyoruz ya, simdi. O Batili
Müslüman esasinda yillardir Türk insaninin ta kendisidir. Hangi Müslüman ülkede, Ramazan Bayrami'nda,
geleneksel olarak, derin yirtmaçli bir kadinin seksi sarkilari dinlenir ve yine geleneksel olarak misafire likör
ikram edilir, sorarim size?! Tabii burasi bir Müslüman ülke degil, bir laik ülke. Söyleyeyim dedim. Arada
hatirlatmakta yarar görüyorum su siralarda!
Pide, güllaç ve aksam yemegine peynir-zeytinle baslamak nedense müthis bir çilginlik, büyük bir eglence
gibi gelirdi bana! Ailede oruç tutulmazdi, mide rahatsizliklari yaygindi, ama iftar asla atlanmazdi!
Hayatimda ilk kez 16 yasindayken oruç tutmaya karar verdim. Sinifta bir tür "oruç modasi" baslamisti
ve ben de heveslendim.
Ayni dönem, o yillarin en çok sevilen gofreti "Barbf'den (Hani "Barbi Barbi Barbi Barbi" diye reklami
vardi, aah, ah, nostaljiye bak sen!) günde 6-7 adet tükettigim yaslara denk gelir. Üstelik sira arkadasim
Ayse'yle ögle yemeginde, Beyog-lu'ndaki, artik olmayan Sark Muhallebicisi'nde (nostaljinin ucu kaçiyoor,
dikaaat!) çorba, yarim piliç, pilav, yogurt, krem sokola falan yedikten bir saat sonra!
Öyle bir gürbüz dönemimde, hayatimda ilk defa sahura kalkip, asagi yukari evdeki tüm yemekleri
bitirerek uyudum.
Ertesi sabah midem kazinarak kalktim.
Saat 13.00 civari, ögretmenden izin alip, okulun jetonlu telefonuna gittim. Annemi arayarak iftar için
istedigim mönüyü ismarladim: "Yayla çorbasi, hünkar begendi, domatesli pilav!"
16.00 sularinda tahtaya bos baktigimi ve aklimda sadece yayla çorbasi oldugunu fark ettim! Teneffüste
yine telefona kosarak, ismarladigim yemeklerin ne âlemde oldugunu sordum!
Aksam eve vardigimda önce, su anda hatirlamadigim bir sebepten babamla kavga ettim! Iftar zamani
geldiginde, önce yayla çorbasinin çok sulu oldugundan sikâyet ettim, ardindan hünkar begendiye niye
biber konuldugu konusunda bir tatsizlik çikardim ve sonrasinda film koptu. Yemek masasinda hüngür
hüngür aglamaya basladim: "Ben açim, siz bana yemek yapmiyorsunuz!"
O gün annem "Tamam," dedi, "ailemizin huzuru için, sana oruç yasaklanmistir!"
Hâlâ böyleyim. Kan sekerim düstü mü gözüm bir sey görmez, ögün atlasam tansiyonum düser,
bayilirim.
Onun için toplumun genel huzuru ve ailenin korunmasi açisindan, oruca heves etmiyorum!
Ama iftar dersen o baska...
9 Kasım 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder