9 Kasım 2008 Pazar

Pilavini birak, etini ye!

Beni 38 beden bir kadin olarak bugünlere getiren esime, aileme, dostlarima tesekkürü bir borç bilirim.
Beni sizler var ettiniz!
Siz de yasadiniz mi bu terörü?
"O pirinçler arkandan aglar", "Peki, pilavini birak etini ye", "Hiç sebze yemiyorsun, bak ne güzel, mis
gibi bamya (ve/veya kereviz, kabak, pirasa!)"...
Woody Allen'in dedigi gibi: "Anne babalarimizin bize iyi dedigi birçok sey zararli çikti: Kirmizi et, günes,
üniversite bitirmek!"
Çocuklugumun bitmesinin en güzel sonuçlarindan biri, istedigimi yiyebilmem olmustur!
Bizim ev, öyle kuzu etlerinin pisirildigi, ekmek kadayifi yapilan, hep börek çörek bulunan bir ev degildi.
Genellikle bol bol sikici sebzeler, tavuk yemekleri, yagsiz dana eti ve meyve üzerine kurulmus bir
diyetimiz vardi.
Her çocugun kâbusu yani!
Size annemden bahsetmek istiyorum.
Annem, bir kebapçiya gidip, yanina pilav ve patates istemedigini
de ekleyerek, izgara bonfile ismarlayan tek insandir! Balikçilarda mezelerin yüzüne bakmaz.
Sadece izgara balik ve salata yer. Eminim gecenin bir saati uykusunda acikinca, rüyasinda zeytinyagli
pirasa, haslanmis havuç, komposto falan görüyordur!
Çocuklugunuzda "kabak karyesi" tabir ettigimiz, kendini yemek zanneden seyi yemeye zorlandiysaniz,
ileride bir iskender tutkunu olacaginiz kesindir!
Ne var ki, ben de ailemle yasadigim 23 yasina kadar, çogu zaman evde pisen "tesadüfen ayurvedik"
yemekleri yemek zorunda kaldigim için, kilo problemi nedir bilmedim.
Derken New York'a tasindim ve yakin arkadaslarimdan biriyle ayni evde oturmaya basladik.
Kimbilir neler yiyecektik beraber!
Ne yazik ki asla öyle olmadi. Ev arkadasim Ayse, annemin daha fasisti çikti!
Kabak soslu makarnanin, makarnasini ayirip kabagini yiyen bir insan tahayyül edebilir misiniz?
Iki yil da böyle geçti. Ve ben yemege çikip costugum veya New York'un sokakta satilan sosisli
sandviçlerine dadandigim günler disinda, yine hayallerimi gerçeklestiremedim.
Evlendigim ilk aylarsa, benim için gastronomik bir cennetti.
Her gün oturup akla hayale gelen en agir, en alengirli yemekleri yapip yeme sansim oldu bu dönemde.
Çesitli pilavlar, kremali makarnalar, börekler, kekler...
Evliligin altinci ayinda kendimde degisiklikler hissetmeye basladim. Kiyafetlerim üstümde biraz alaturka
görünmeye baslamisti, yüzüm de "ay parçasi" kivamindaydi niyeyse.
Çok ender yaptigim bir seyi yaparak tartildim, ve aci gerçekle karsilastim: Uzun yillardir ilk defa, 60
kiloya çikmistim. Osmanli mutfaginin unutulmayan lezzetleriyle geçen alti ay, bana selülit, basen, ayva
göbek ve 4 kilo olarak geri dönmüstü!
Hemen sikiyönetim ilan edildi ve mutfakta "kabak kalyesi" çizgisine dönüldü!
Geçtigimiz hafta okudugum bir yaziysa beni aileme ve Ayse'ye karsi bir kez daha minnettar kildi: ABD
ve Fransa'nin geleneksel yemek kültürlerini inceleyen Amerikali tarihçilerin arastirmasi, aile ile beraber
yenen yemegin obeziteyi engelledigini ortaya koydu. Anne babalar, yemek masasina oturduklarinda, hem
kendilerini hem çocuklarini denetliyorlardi!
Yani "Ispanagini bitir, bacagini kirmayayim", sadece çocugun demir almasi için degil, çikip disarida
duble hamburger yemesini engellemek için de iyi bir yöntemdi!
Beni bugünlere kadar 38 beden getiren tüm aile üyelerine, es, dost ve akrabalara tesekkürler.
Siz olmasaydiniz vücudum yüzde 75 su, yüzde 25 isken-derden olusacakti!

Hiç yorum yok: