9 Kasım 2008 Pazar

On derste "ödül töreni adabi"!

Belki bir gün isinize yarar. Her duruma hazirlikli olmak lazim. O gün geldiginde "Aman plaket düstü,"
yok efendim "Konusmami sasirdim" falan istemem! Yaziyoruz, oturun okuyun.
Arada okuyucuya, seyirciye duyurmak lazim ki, dogru adreste olduklarini hissetsinler.
Efendim bir iki hafta önce Özel Radyo ve Televizyon Yayincilari Dernegi'nin düzenledigi "Yilin En
Iyileri" arastirmasinin sonucunda, g.a.g., degerli halkimizin oylariyla, "En iyi eglence programi" ödülünü
aldi!
Geçen sene de ayni ödülü biz almistik, ayiptir söylemesi. Mutluyuz, gururluyuz! Son programda da, yani
çarsamba gecesi, gecenin on ikisinde nefis bir de rating çakmisiz ki, diziler arayip bulamiyor. "Sag
oluuuun" demek istiyorum bu vesileyle!
Geçtigimiz günlerde benim için çok manali bir ödül töreni vardi.
g.a.g. programini sadece iki senedir yapiyoruz.
Oysa on iki yildir gazeteciyim!
Ve geçtigimiz hafta, hayatimin ilk gazetecilik ödülünü aldim.
Kabatas Lisesi ve Kabataslilar Dernegi internet oylari ve ögrenci anketleri sonucunda, beni
"2003'ün En Iyi Kadin Gazetecisi" seçmisler.
Ödül törenine gittigimde ögrendim ki, erkek gazeteci kategorisinde de Hasan Pulur ödül almis. Nasil
ezildim anlatamam! Bir de Magazin Gazetecileri Ödülü alinca, bu yaziyi yazmak zorunlu hâle geldi.
Ödül törenlerinin güzel yanlari: Gurur, mutluluk, cosku.
Ödül törenlerinin zor yanlan: Kalabalik önüne çikip "olgun" konusma yapma mecburiyeti. Gerçekten,
bakin, delikanli gibi konusalim, insan ödül aldiysa, içinden gelen konusma su oluyor: "Evet, gerçekten
süperim, haklisiniz. Bunu çoktan hak etmistim. Kiskananlar çatlasin. Elemterefis, kem gözlere sis!
Kategorideki diger adaylara da buradan 'nanik' yapmak istiyorum, izninizle. Medya mensuplari, çekin
arkadaslar, duymayan kalmasin. Ödül aldim bea. En büyük benim! Heyt beaaaaa!"
Insan psikolojisi budur kardesim!
Ama maalesef çikip söyle seyler söylemen gerekir: "Kategorideki diger arkadaslarla yarismak, zaten
basli basina bir gurur. Bu ödül hepimizin. Ayrica bu ödül aslinda ekibimin. Ben bir hiçim. Beni buna layik
gördünüz ya, siz benden daha büyüksünüz. 2004 güzel olsun, el ele tutusup dans edelim. Dünya barisi
olsun, falan fesmekan..." E ne anladim ben ödül coskusundan? Oldu olacak, bir cübbe edinip, dag
basinda çile çekmeye falan gidelim.
Ödül alma trafiginin asla net olmayisi: Sahneye çiktin. Ne yapacaksin? Önce tesekkür mü? Yoksa önce
ödülü alip, sonra konusma mi yapacaksin? Ödülü veren adamin konusmasi nereye sikisacak? Peki
gazetecilere poz verme fasli konusmadan önce mi sonra mi? Her zaman karisir, Oscar töreninde bile, her
zaman sahnede bir arbede olur. Sinir bir durumdur.
Plaketin sürekli kutunun içine düsmesi: Yahu kim icat etmis bu "plaket" denen seyi? Güya kutu açilacak,
plaket kutunun
kapagina dayanip duracak, sonra eve götürünce de, tozlanmasin, ne bileyim yer tutmasin diye,
plaketi yatirip, kutunun içinde saklayacaksin. Olmuyor isteee! Tam konusma yaparken plaket yativeriyor
kutunun içine. Hatta bazen ödülü alirken oluyor bu. Kaldirip düzeltiyorsun, bu sefer durmuyor, yere düser
gibi oluyor. Kapali tutsan ödül görünmüyor. Plaketi dengede tutacagim diye, gerginlikten lafini unutuyor
insan. Kim bakiyor yahu bu plaket islerine?
Sevgili okuyucularim, yukaridaki üç sik da çarsamba günü basima geldi.
Ancak ben yine de, ödül törenlerine zevkten dört köse gidip, plaketleri almaya devam edecegim. Layik
görenlere tesekkürler.
Kategorideki diger arkadaslar, sizinle yarismak büyük gururdu. Dünya barisi, vesaire, vesaire...

Hiç yorum yok: