DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN. (EĞER HAVALI BİR MAGAZAYSA TABİİ!)
53
Christmias in Tahtakale!
Internettetk hızlı çalışan tek y ayın organı olan fısıltı gazetesi "Tahtakale 'deki çeşit bolluğu " lehine öyle bir işlemiş ki, Etiler-Nişantaşı-Boğaz üçgeninin "beyaz halkı" toptan burada. Tek problem, tanıdıklarla burun buruna gelm^ tehlikesi. Bu arada "sosyete" Tahtaka-le'ye uyunca, Tahtakale de sosyeteye uymuş.
Arkadaşları, irenkli bir kedi merdivenini burnuna doğru sallayıp gülüyorlar: "'Davut, oolum bah bunu da tah, bunu da!"
Davut'un üzc-rinde kırmızı pantolon, beyaz manşetli kırmızı Noel Baba gömleği, kafasında kukuleta.
Dükkânın öniündeki kaldırıma oturmuş.
Oturmak değin de Türk usulü "cömmüş". Takma sakalını çenesinin altına indünniş, dirsekleri dizlerinin üstünde, sigara içiyor.
Yer: Tahtak%ıe.
Davut da yeryüzünün en bezgin Noel Baha'sı.
Kedi merdivenini görmezlikten gelip, uzaklara bakar gibi yapıp "Çık" yapıyor. Arkadaşlar bıyık altı gülümseyişlerle, ısrarlı:
"Niye oolum, yahışır!"
Davut, Amerika'da, takma göbekler, yüzlerinde makyaj, ellerinde kocaman çanlarla, alışveriş merkezlerinde saati 20 dolardan çalışan, "Ho ho ho" diye bağırıp, çocuklarla ilgilenen tiyatro öğrencisi Noel Baba'lara benzemiyor.
Bir kere kavruk, dudaklarının kenarında hep bir sigara var ve arkadaşlarının nezdinde karizmayı darmadağan ettiği için sinirli!
54 Ancak Noel Baba'nın vatanının, Davut'un memleketine daha
yakın bir bölgede olması, onu daha otantik bir Noel Baba yapmaz mı diye de düşünüyorum...
Ayol sosyete burada!
Geçen yıllardaki Nişantaşı-Akmerkez yılbaşı kalabalığı Tah-takale'ye taşınmış. Sudan ucuz çamlar, yılbaşı süsleri, paket kâğıtları, kapanın elinde kalıyor.
İnternetten hızlı çalışan tek yayın organı olan fısıltı gazetesi öyle bir işlemiş ki, Etiler-Nişantaşı-Boğaz üçgeninin "beyaz halkı" burada.
Kalabalıkta birilerini ezerken, ellerini kollarını doldururken, "Fiş almazsam ne kadar?" derken ve Tahtakale'de olmanın rahatlığıyla en bakımsız durumdayken tanıdıklara yakalananların hali görmeye değer. Elizabeth Kubler Ross'un "Ölüm ve Ölmek Üzerine " kitabında bahsedilen, öleceğini öğrenen insanların sırasıyla verdiği 5 psikolojik tepki gibi:
Reddetmek: "Yok canım onlar değildir!" Kızgınlık: "Tam sırasıydı ha karşılaşmanın!" Pazarlık: "Şöyle uzaktan el sallayıp geçsem?" Depresyon: "Şu halimize bak. Kriz yüzünden kepaze oluyoruz!"
Kabullenme: "Aman, ne olacak, gördü beni zaten, gidip konuşayım bari."
-Aah, görmedim kalabalıktan.
-Yaa, ben de ilk defa geldim zaten, çok anlattılar da, meraktan şeyettim.
-Ben daha da ilk defa geldim hatta. Tahtakale nerede bilmezdim bile!
-Ben en ilk defa geldim, bütün ömrüm boyunca!
Sonra bir sır kardeşliği:
-Ayol Akmerkez'deki çamlar burada 5 milyon!
-Sorma. Bak ben neler buldum...
"Sosyete" Tahtakale'ye uyunca, Tahtakale de sosyeteye uymuş.
Davut ve arkadaşlarının, tezgâhtarlık-hamallık-kasiyerlik, dükkân temizliği ve çay getirme işlerinin üzerine, bir de metazori Noel Baba sorumluluğu binmesinin sebebi bu.
Dolayısıyla otantik Noel Baba'lar Tahtakale'nin yeni müşterilerine gıcıklar!
Bu yeşil-kırmızı, çam ağaçlı, "Merry Christmas"lı, karnına basınca Jingle Bells'ı söyleyen oyuncaklarla dolu ve her yılkinden daha hareketli "Tahtakale yeni yılf'na uyum sağlamış, mutlu Tah-takaleliler de var.
Ben kucakladığım yılbaşı süslerinin parasını ödemek için kuyrukta beklerken, mağazadaki kalabalığı zevkle seyreden dükkân sahibi amca hem çayını içiyor hem mırıldanıyor: "Çıngıl beis, çıngıl beis, çıngıl çıngıl beis!"
Bir kelimesini bile uydurmuyorum!
Tahtakale Christması'm görmeye değer!
Kahve bahane, çarşı şahane!
Sıcaktan ölenler, Kapahçarşı'ya koşsun! Hem se~
55
56
rin hem de herkes sizinle akraba olduğunu iddia ederek samimiyet kuracak. Güzel bir ortam ama, bir alışverişi, iki Türk kahvesini abartmayın!
Sizi çok iyi anlıyorum!
Bu şehirde, yani İstanbul'da yazlar tabiatıyla sıcak ve kurak geçiyor. Geceler iyi de, gündüzler cehennem.
Sokaklar sıcak, bunaltıcı, tozlu...
Vakit geçiniyor. Evler basıyor, ofisler daraltıyor.
Haydi diyelim, işi kırdınız, attınız kendinizi dışarı.:. Şık kıyafetleri, havalı butikleriyle Nişantaşı bile çekilmiyor.
Size tek kelime söyleyeceğim: Kapahçarşı!
Ölüyorum, yelpaze getirin!
Oturmuşuz Nişantaşı'nın o havalı kafelerinden birine.
Yanımda Sex and the City kızlarından, yani çok gezen, çok şık giyinen, çok bakımlı bekâr arkadaşlarımdan biri.
Güya bahçedeyiz, güya tepemizde pervaneler dönüyor, güya kırılmış buz dolu bardaklarımızdan, teorik olarak serinletici, soğuk çay içiyoruz.
Ne yazar... Perişanız.
Utanmasak Bülent Ersoy gibi çantamızda yelpazeyle dolaşacak, ikide bir çıkarıp rüzgârlanacak, klimalı mekânlara girdiğimizde "Allah-ü tealaya hamd-ü senalar olsun!" falan diyeceğiz.
Sohbetlerde repliklerin arası açık. Sıcaktan mütevelit, sorularla cevaplar arasında uzun esler var.
Dmnnn!
Durumdan vazife çıkardım.
Ertesi gün soluğu, bence Ortadoğu ve Avrupa'nın en müthiş alışveriş merkezinde aldık.
"Soluğu aldık" derken, sözlük anlamında. Çarşı'ya girer gir-
mez Kuzey Kutbu'na gelmiş gibi olduk ve hemen bütün günü burada geçirmeye karar verdik.
Cennet'in doğusu burasıymış!
Bahanemiz de hazır: Hesaplı, antika takı bakacağız..
En son ne zaman gittiniz bilmiyorum.
Ama Kapahçarşı'da şahane bir geleneksel alışveriş şekli var ki hiç değişmemiş. Sıcak bir karşılama, bütün malların zevk için bile olsa gösterildiği bir şov, süper eğlenceli pazarlıklar, çay kahve, hizmette zaten sınır yok...
Büyük modern alışveriş merkezlerindeki çağdaş sistem eksiksiz ve hatta fazlasıyla burada var. Kredi kartı, her türlü döviz, hatta neredeyse takas kabul edecekler!
Buna karşılık, alışverişin insani tarafları ve 1.sınıf "geyik" hiç değişmemiş.
-Eski, antika takı var mı?
-Oooo, buyruun, buyruun. Bakın, çarşının en iyi gümüşçüsü biziz.
-Çok iyi, bravo. Eski, antika takı var mı?
-Allah aşkına size şu mercanları gösterelim, çıkar evladım!
-Mercan istemem. Eski, antika takı var mı?
-Türk kahvesi içeriz değil mi? Nasıl olsun?
-Eski ant... Türk kahvesi mi? Ee... Çok şekerli!
Burada belirtmem gereken şu: Benim Türk kahvesiyle ilgili, zaaf sınırlarını aşmış, maraz haline gelmiş bir durumum var.
Reddedemiyorum.
Türk kahvesi servisi yapmayan bütün restoranlarda ciddi tatsızlıklar çıkarıyorum.
Bu açıdan, Kapahçarşı benim için bir rüya!
57
58
Hanımefendiler yakın akrabam!
Her dükkânda racon şu: Kahve çayın hemen ardından, eğer orada bir şey beğenmediyseniz, tesadüfen girdiğiniz dükkânın sahibi, sizi alıp, istediklerinize yakın bir şeyleri satan ahbap dükkâna götürüyor. İçeri giriyorsunuz:
- Ooooo, buyrun, buyruuuun.
-Hanımefendiler benim yakın akrabam! Gereken ilgiyi göster ağabey, indirim felan. Yabancı değiller.
Ve yine aynı hikâye.
Türk kahvesi, şov, başka dükkâna götürülüp akraba süsü verilerek, daha doğrusu "Akrabam, yani iyi insanlar, bakıcı değil alıcılar, bu kıyağımı unutma" koduyla tanıştırılma...
Kapalıçarşı, bence İstanbul'un en renkli, en çok çeşitli ve en hesaplı alışveriş merkezi. Yok yok.
En son ne zaman gittiniz bilmiyorum ama, dericilerde yapılan modelleri, eski takıları, ev aksesuarlarını görünce insanın aklı duruyor. Bahçe ve balkon için bir sürü eşya, pareo olarak kullanılabilecek peştemallar (biz öyle yapacağız!), mercanlar, turkuaz-lar tam bu yaz için.
Nobel ödüllü yazar Necip Mahfuz'un bir romanına da ismini vermiş Han El Haliü Çarşısı, Kahire'de muhakkak ziyaret edilmesi gereken yerlerdendir. Egzotik, zengin, büyük ve Ortadoğu' nün alışveriş cenneti diye anılır.
Kahire'ye gittiğimde büyük hayal kırıklığına uğradım, çünkü Han El Halili, Kapalıçarşı'nın beşte biri, belki onda biri büyüklüğünde, karşılaştırınca sınırlı, yavan bir çarşı olarak çıktı karşı-
ma.
İnanın bu dünyaca ünlü Han El Halili'deki her şey ve fazlası, daha çok çeşitle Kapalıçarşı'da var.
Onlarca dükkân dolaşıp, özellikle Bedesten'e bir kez daha hayran kalıp, kendimize "akrabalardan" oluşan bir çevre yaptık!
Günün sonunda Sex in the City arkadaşım, Abdulla'da güllü, defneli doğal sabunların arasında kendini kaybetmişken, ben de çarşının havalı kahvesi Fez'de oturup (evet, inanılacak gibi değil ama) bir Türk kahvesi daha içtim... Etrafta sadece turistler vardı, ve biz, sanki günü birlik başka bir ülkeye gitmiştik...
Kapahçarşı'dan, akşam üstü hâlâ serinlememiş bunaltıcı havaya çıkarken, artık kafein yüzünden tiklerim vardı!
Kahveyi biraz azaltacağım, ama Kapalıçarşı'ya ayda bir gitmeyi düşünüyorum.
Size de şiddetle tavsiye ederim.
Bu metropolde, bu manzarayı, özellikle bu havalarda, atlamayın...
GAYET CIDDIYIM! - Gülse Birsel | Alıntıdır
7 Kasım 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder